HERKES SAĞLIKLI VE DENGELİ BİR ÇEVREDE YAŞAMA HAKKINA SAHİPTİR

22 oda, şube ve temsilcilik ortak bir basın açıklaması düzenleyerek, Maden ve Petrol işletmeleri Genel Müdürlüğü'nün 20 temmuz 2020 tarihinde Türkiye genelinde 766 adet maden sahasını ihaleye sokmasıyla ilgili tepki gösterdi. Denizli Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlenen toplantıya basın camiası yoğun ilgi gösterdi.

  • 28 Ağustos 2020 - 10:10
  • Son Güncelleme : 25 Ekim 2022 - 13:16

TMMOB Denizli İl Koordinasyon Kurulu, Denizli Barosu, Denizli Tabip Odası, Denizli Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası, Denizli Diş Hekimleri Odası, Denizli Eczacılar Odası,Denizli Veteriner Hekimler Odası, Büyük Menderes İnsiyatifi, Çevre Mühendisleri Odası Denizli Temsilciliği, Elektrik Mühendisleri Odası Denizli Şubesi, Gıda Mühendisleri Odası Denizli İl Temsilciliği, Harita Mühendisleri Odası Denizli İl Temsilciliği, İnşaat Mühendisleri Odası Denizli İl Temsilciliği, Kimya Mühendisleri Odası Denizli Bölge Temsilciliği, Maden Mühendisleri Odası Denizli İl Temsilciliği, Makine Mühendisleri Odası Denizli Şubesi, Mimarlar Odası Denizli Şubesi, Orman Mühendisleri Odası Denizli Temsilciliği, Peyzaj Mimarları Odası Denizli Temsilciliği, Tekstil Mühendisleri Odası Denizli Şubesi, Ziraat Mühendisleri Odası Denizli Şubesi ortak basın toplantısı gerçekleştirdi. Düzenlenen toplantıda MAPEG’ in(Maden ve Petrol işletmeleri Genel Müdürlüğü) 20 temmuz 2020 de Türkiye genelinde 766 adet maden sahasını ihaleye çıkaran duyurusu hakkında ortak görüşlerini bildirdiler.

Sivil toplum kuruluşları adına söz hakkı alan, Denizli Tabipler Odası Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Sevtap Demirci, adı geçen madenler 4. grup vasıfta  olup ihaleleri 24 ağusto-28 eylül tarihleri arasında yapılacaktır. 68 ilimizde 893 bin hektarlık alanı yani Türkiye yüz ölçümünün  %1.14'lük kısmını kapsamaktadır.Denizlide ise 12 ayrı saha ile ilgili dedi.

Demirci açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

Bu bölgeler ilimizde  TAVAS-ULUKENT,TAVAS-PINARLAR,ÇAMELİ-GÜRSU,TAVAS-ACIPAYAM dahilinde KIZILCA,TAVAS-KONAK,TAVAS-PINARLIK,ÇAL,BEKİLLİ ve ERTELENEN BULDAN-SÜLEYMANLI YAYLA GÖLÜ’nü içine almaktadır.

Kamuoyunda oluşan bilgi kirliliği bu bölgelerde altın madeni olduğu yönündedir.Gerçekte ilimizdeki bu sahalar MANGAN,KROM,DEMİR,BAKIR gibi rezervlere sahiptir.Bölgeler yoğunlukla ağaçlandirılacak alan ,tarım ve mera  alanı,ormalık alan,doğal sit alanı ve yaşam alanları  niteliği taşımaktadır.

Son ihaleler ile maden sahalarının açılıp işletilmesinin ,iklim krizine etkisi, erozyon ve toprak bozumu,biyo çeşitlilikte kayıplara neden olacağı öngörülmekte olup ayrıca su havzalarını yok etme ve kirletme riski taşımaktadır.

Türkiye çölleşme haritası verilerine göre ülkemiz arazilerinin %53 ü orta, %26 sı yüksek çölleşme riski altındadır.Son 16 yılda 3.5 milyon hektar tarım arazisi tarım dışı amaçlara tahsis edilmiş olup ekosistemimizi zarara uğratan maden işletmeleri   ülke topraklarını adeta köstebek yuvasına çevirmiş ,üstün kamu yararı hiçe sayılmıştır.2004 de korumacı maden yasalarından vazgeçilerek vahşi madenciliğin önü iyice açılmıştır.Durum böyle iken oldu bittiye getirilen  ihaleler ile çevre ve halk sağlığı tehdit edilmektedir.

Doğru olan ÇED raporlarının hazırlanmasını beklemektir,ihaleye bahis madenlerin ülkemiz için  zaruri olup olmadığı ve çıkarılmalarının  üstün kamu yararını gözetip gözetmediği kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Anayasanın 56.maddesi ;

‘’Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.Çevreyi geliştirmek ,çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir’’ der.

Bizler bu ülkenin vatandaşları olarak bugün ve gelecekte sağlıklı kuşakların devamı için doğayla barışık,ekosistemleri koruyan politikalar geliştirmek ile yükümlüyüz.Henüz çok geç olmadan ülkeyi yöneticilerini ,kişi yararını değil kamu yararını gözetmeye çağırıyoruz.

Ormanlık alanları,tarım ve mera alanlarının,suların, ekosistemimizin  tahribine neden olacak  tüm bu  oldu bitti ihale seline ‘’DUR’’demek zorundayız.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı,Tarım ve Orman Bakanlığı,Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,Kültür ve Turizm Bakanlığı,Sağlık Bakanlığı gibi devlet kurumlarının birbirleri ile eşgüdümlü çalışmayarak COVİD-19 pandemi döneminde aciliyet kazanan ve  hızla bozulmakta olan  ekosistemi  korumak yerine bu tür ihaleler ile daha da zarar görmesinin yolunu açmaktadırlar.

Bölge halkını bilgilendirmeden yapılacak maden arama ve işletme bölgelerinde orman mı ,tarım alanı mı ,mera alanı mı ,doğal ya da arkeolojik  sit alanları mı ,yaşam alanları mı ,su havzaları ,su kaynakları mı  araştırması  yapılmadan ve bilinmeden yapılacak bu ihaleler iptal edilmelidir.

Arazi kullanımlarında biyoçeşitlilik ve ekosistemlerin işlevlerinin korunmasını ön planda tutacak arazi planlarının hazırlanması  zaruridir.

Yer altı kaynaklarını kamu yararına değerlendirirken,’’ temiz hava -temiz su –temiz toprak,temiz gıdaya  ulaşım hakkını gözeten projeler hayata geçirilmelidir.

Önemle vurgulanması gereken bir diğer konu; hafife alındığına defalarca tanık olduğumuz

madenlerde çalışacak işçilerin sağlık riskleri ve iş kazalarıdır.Ağır ve tehlikeli  iş sınıfı kapsamındaki madencilik sektörü yeterli önlemler alınmadığı için  ciddi hastalık ve ölüm risklerini barındırmaktadır.Başta pnomokonyoz,kronik obstruktif akciğer hastalığı,astım,akciğer kanseri,tüberküloz  gibi solunum sistemi hastalıkları

Yüksek tansiyon,kalp hastalıkları,

böbrek hastalıkları, işitme kayıpları,cilt kanseri dahil deri hastalıkları

 Kas ve iskelet sistemi hastalıkları ve

 ağır bedensel çalışma koşullarının getireceği diğer fiziksel ve ruhsal hastalıklar ile çalışan sağlığı tehdit altında olacaktır.

Sermayeye getiresi olacak madenlerin, maluliyetlere ve ölümlere neden olacağı endişesi  taşıyoruz

Türkiyede maden işletmecilerinin duyarsızlığından ve yetersiz denetimlerden ise  son derece kaygı duymaktayız.

Maden işletmelerinin doğaya yaydığı  toz, zehirli gazlar, ve diğer kimyasal atıklar ile yaşam alanları tehdit altındadır.

 Ayrıca

Yanlış tarım politikaları ile bir tarım ülkesi olmaktan hızla uzaklaşan,gıdada dışa bağımlılığı artan  Türkiyenin pandemi seyrinde ,sınırların kapatılmasında olduğu gibi gıda krizi riski vardır.

İlerleyen süreçte daha fazla tarım ve ormanlık arazilerin ve su havzalarının kaybı ile sonuçlanacak ekolojik dengeyi bozacak işletmelere izin verilmemelidir.Sağlıklı yaşam için gerekli olan adil gıdaya ulaşma zorluğunun ve gıda krizinin sinyallerini doğru okumalıyız.

Artık halk ve idareciler hep birlikte ve  yarın çok geç olmadan, doğayla sağlıklı ilişkiler geliştirmenin önünü açmalıyız.

Yeryüzü ve yer altı kaynaklarını  akılcı ,bilime uygun, doğayla barışık bir şekilde projelendirerek hayata geçirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.

İnsan ve doğada yaşayan  tüm canlıların hayatı ve habitat madenlere kurban edilmemelidir.