KANAL İSTANBUL'A DENİZLİ'DE SESSİZ KALMADI

Günlerdir tartışma konusu olan Kanal İstanbul projesine karşı Denizli’de imza kampanyası yapıldı. Toplanan imzalar 31 Aralık Salı günü Çevre ve Şehircilik Denizli İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması yapılarak teslim edildi.

  • 02 Ocak 2020 - 09:35
  • Son Güncelleme : 25 Ekim 2022 - 13:16

Denizli’de sivil toplum kuruluşları ve platformlar tarafından Kanal İstanbul’a tepki olarak imza kampanyası gerçekleştirildi. İmza kampanyasına Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan, Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca da imza atarak destek verdi. 

Atatürkçü Düşünce Derneği, Denizli Demokrasiye Çağrı Grubu, Büyük Menderes İnsiyatifi, Denizli Demokrasi Platformu İstanbul’da yapılması planlanan Kanal İstanbul projesine karşı imza kampanyası yaptı.  “İstanbul Yaşasın diye; Ya Kanal Ya İstanbul" sloganıyla gerçekleştirilen kampanya Bayramyeri Meydanı ve Candoğan Parkı’nda açılan stantlarla yapıldı. Binlerce Denizlili’nin destek verip imza attığı kampanyada toplanan imzalar bugün Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü önünde basın açıklaması yapılarak teslim edildi. 

ADD Denizli Şube Başkanı Kadem Özbay yaptığı basın açıklamasında “Bu proje ile İstanbul boğazındaki trafiğin azalacağı ve kaza riskinin en aza ineceği söylense de ortalama olarak İstanbul Boğazı’nın 20’de biri darlığında olması planlanan bu kanalla kendisinden 20 kat geniş bir kanala geçiş alternatifi oluşturulması mümkün değildir. Dünyada bu şekilde oluşturulmuş yapay boğaz örnekleri pek tabi ki vardır ancak yakınında doğal boğaz olan böyle bir yapay boğaz örneği yoktur. Bu projeyle İstanbul ve Marmara Bölgesi Boğazı, ekolojik dengesi tahrip edilecek, Türkiye’nin güvenliği ve egemenliği yaşamsal derecede zedelenecektir” dedi.

“AFET RİSKİ ARTACAKTIR”

Açıklamada “Projeyi destekleyen emperyalist devletlerin ve işbirlikçilerin varlığını düşündüğümüzde gelecekte Montrö antlaşmasının da tartışmaya açılmak istendiğini görmemek mümkün değildir. O nedenle bu proje yalnızca İstanbul’da yaşayanları değil tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ilgilendirmektedir.

İnsanlarımızın açlıkla cebelleştiği, şirketlerin iflas ettiği, işsizliğin arttığı ülkemizde, böyle projelerle büyük sükse yapılacağını söylemek halktan ne kadar uzaklaşıldığının en büyük kanıtıdır.

Doğaya ve yaşam hakkına düşman bu tür çılgın projelerle, ülke kaynaklarımızın, enerjimizin, zamanımızın tamamıyla betona yatırılmak istendiğini; üretmeyen, dışa bağımlı, borçlanan, sürekli faiz ödeyen bir ülke var edilmek istendiğini görmek gerekir. 

Bu Proje ile İstanbul’un yaşam destek sistemleri olan Kuzey Ormanları, su havzaları, su havzalarını besleyen su kaynakları, tarım ve mera alanları yok olacaktır. İstanbul’un önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı yok olacaktır. Doğal yaşam alanları ve ekosistem bozulacaktır. Doğal ve arkeolojik sit alanları, tabiat parkları, milli parklar vb. koruma alanları yok olacaktır. Sadece İstanbul’da değil, Trakya’ya kadar tatlı suların beslediği tarım alanları yok edileceği için bölgede tarım ve hayvancılık yapılamaz hale gelecektir. ÇED Raporuna göre 1.155.668.000 m3 olan kazı materyalinin taşınmasıyla bozulan ekosistem halkın sağlığını tehdit edecektir. Üç aktif fay hattının geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma baskısı yüklenecek afet riski artacaktır” denildi. 

“ÇEVRE KİRLENMESİNİ ÖNLEMEK DEVLETİN VE VATANDAŞLARIN ÖDEVİDİR”

 ÇED Raporu’nun, projenin olumsuz çevresel etkilerini bertaraf edecek değerlendirmeler içermediğinin belirtildiği açıklamada, rapor ile projenin hayata geçirilmesinin, Çevre Kanunu’nun 3. Maddesinde idareye yüklenen görevlere aykırı olduğu vurgulandı.

Özbay açıklamasının sonunda “Çevre, tüm hakların kullanılabileceği yaşam alanını ifade eder. Bu nedenle çevre hakkı tüm hak ve hürriyetlerin varlık ve geçerlik şartıdır. Haklar ancak yaşanabilecek bir ortamda kullanılabilir.  Anayasa’nın 56. maddesine göre “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Buna göre Anayasa’da, vatandaşların da çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek konusunda ödevli olduğu açıkça belirtilmiştir. 

 Bu proje doğal çevreyi değiştirerek olumsuz etkileyecek, bir başka deyişle çevre ve halk sağlığını bozacak bir proje olduğundan Anayasal bir hak olan sağlıklı çevrede yaşama hakkımızın ihlalini kabul etmiyoruz. Anayasal yetkilerimizi kullanarak Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 11. maddesinin 4. fıkrası çerçevesinde ÇED Raporuna itiraz ediyoruz” dedi.