HAZAL ERTEMUR'UN KALEMİNDEN: İKTİDARIN AYAK SESİ; İKİ KERE İKİNİN DÖRT ETME MÜCADELESİ

Hazal Ertemur'un Kaleminden: İktidarın Ayak Sesi; İki Kere İkinin Dört Etme Mücadelesi

  • 10 Haziran 2023 - 19:59
  • Son Güncelleme : 10 Haziran 2023 - 21:12

“Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir.” der George Orwell, 1984’te. 

2023 seçimleri de tam iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebileceğimiz ya da söyleyemeyeceğimiz bir düzenin oylaması; temel hak ve özgürlükler genelinde, kadın hakları özelinde iki uç ekolden birinin tercih edilmesiydi aslında. 

Sistematik olarak süregelen Anayasızlaştırma, hukuk ve kural tanımazlık eylemleri, seçim sürecinin başından itibaren gündeme gelmiş; mevcut cumhurbaşkanının adaylığı, mevcut bakanların aynı zamanda milletvekili adayı olması gibi açıkça ihlal anlamına gelen eylemleri rahatlıkla gerçekleştirebilen bir bloğa karşı; bu ihlallere gerektiği tepkiyi vermeyen, vatandaşa mevcut durumu yeterince açıklamayan bu ihlallere sessiz kalmanın doğuracağı tehlikeler konusunda somut aksiyon almayan, odağını “sadece ve ne olursa olsun” iktidar olmaya çeviren bir muhalefet kanadı izlediğimizi söylemek pek de yanlış olmayacaktır. 

Tabii seçim süreci boyunca defalarca kez, bu seçimin temel hak ve özgürlük seçimi olduğu; iktidara sahip olanlar ve destekçilerinin söylemlerinin hak mücadelesi için ciddi tehdit içerdiği çeşitli platform, dernek ve sivil toplum kuruluşu tarafından dile getirildi. Peki iki haftalık süreçte neler gerçekleşti? 

Seçim sonrası iki haftalık süreçte; 

AKP listesinden meclise giren, Hüda-par genel başkanı “Anayasa’nın ilk dört maddesine zinhar değiştirilemez demek gelecek nesillerin iradesine ipotek koymaktır” diyerek Anayasa’yı hedef gösterdi. 

YRP milletvekili, 6284 Sayılı Kanun’un ayet olmadığını, değiştirilmesi gerektiğini dile getirdi. 

Açıklanan kabinede, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı hariç hiçbir bakanlıkta kadın görev almadı. Yine Diyanet, Milli Güvenlik Kurulu Sekreterliği, Devlet Denetleme Kurulu, strateji ve bütçe Başkanlığı, devlet arşivleri başkanlığı, iletişim başkanlığı, milli saraylar idaresi başkanlığına ataması yapılan 28 görevlinin tamamı erkeklerden oluştu.  

TİP listesinden Hatay milletvekili olarak seçilen Can Atalay, hakkında kesin hüküm olmamasına ve tutulması açıkça Anayasa ihlali anlamına gelmesine rağmen tahliye edilmedi. 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından açıklanan Mayıs Raporu’na göre, seçim ayında 40 kadın cinayeti, 22 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. 

Eskişehir Valiliği’nin onayı ile, il milli eğitim müdürlüğü kentteki tüm okullara konferans vermek üzere imam görevlendirildi. 

Hüda-par Meclis’te odalarının bulunduğu katta kadın çalışan olmamasını; kadınların “narin” varlıklar olduğundan dolayı çalışmamasını talep etti. 

Türkiye,  Avrupa devletlerinin “yaşam tarzı düzenlemelerine” ilişkin tespitlerde bulunan bir endeks olan, Dadı Devlet Endeksi’nde birinci oldu. 

İktidarın, Anayasa ve temel haklar üzerinde köklü değişikliklere gideceğinin işaretleri seçim öncesi verilmişti, şimdi ise ayak sesleri güçlü olarak duyulmaya başlandı.

Zaten, mevcut iktidarın ve paydaşlarının temel haklara, kadına ve medeni haklarına bakışının yalnızca aile düzlemine indirgediği; kadını sosyal ve çalışma hayatından izole ederek yalnızca eş, anne ve çocuk olarak var etme arzusu bizler için yeni bir bilgi olmasa da seçim sonrası iki haftalık süreçte yaşanan olayların münferit olmadığı, “yeni düzen”e işaret ettiğini  söylemek gerekir.

Buna rağmen, muhalefetin seçimlerin üzerinden iki hafta geçmiş olmasına karşın hala;  sistematik işlenen hukuksuzlaştırma, kanunsuzlaştırma ve kadın mücadelesinde elde edilen kazanımların iktidar ortakları eliyle yok edilmesi girişimlerine karşı sessizliğini koruyan tavrını endişe verici buluyorum.

Yakın geçmişte tecrübe ettiğimiz üzere mevcut cumhurbaşkanının adaylığı konusunda dahi “kimi kime şikayet edeceğiz” şeklindeki yaklaşım ülkeye; İstanbul Sözleşmesi’nden TBMM by-pass edilerek bir gecede çekilmeye, seçilmiş bir milletvekilinin açık anayasa hükmüne karşı tahliye edilmemesine, bakanların istifa etmeden milletvekili adayı olmasına, yeni atanan Adalet Bakanı’nın henüz tutuklu olan kişi hakkında kesin hüküm verilmiş gibi konuşmasına, Anayasa’nın tartışmaya açılmasına, değiştirilemez maddelerin değiştirilmeye; tek amacı şiddeti önlemek olan 6284 sayılı kanunun “ayet olmadığı” gerekçesiyle yok edilmeye çalışıldığı bir düzlem inşasına zemin hazırladı. 

Oysa çok basit bir nokta hep göz ardı edildi; Kural, kuraldır. İhlal ise, ihlal. 

Kuralı ihlal eden her fiil yetkili merci önüne getirilmeli -ihlal edildiğine karar verecekler ihlal edenin kendinden olsa dahi- ve denetim gerçekleşmelidir; kişiler değil fiiller tartışılmalıdır. Çünkü asıl önem arz eden fiildir, kişiler değil. Kişiler, sıfatlar, isimler, görevler değişir. Kalıcı olan ise eylemler ve sonuçlarıdır. Asıl karar merci ise, millettir. İşte tam da bu sebeple, Anayasa’nın özünü ve ruhunu anlamak, bu ülkede nefes alan her birey için önemli kritik eşiktir.

Niçin temel ilkelerin olduğu, neden değiştirilemez maddelerin bulunduğu; Anayasa’yı ihlal etmenin ne anlama gelebileceğini elimizin değdiği, sesimizin ulaştığı her köşede konuşmak; anlatmak ve dinletmek ülkenin geleceğine en büyük yatırım olacaktır. Çünkü özü bilmek; muhakeme edebilmeyi beraberinde getirecektir. Olayların, olaya konu aktörlerden soyutlanarak sadece eylem olarak ele alınabilmesi ancak muhakeme yeteneğimizin varlığı ile gerçekleşebilecek, şeffaflık ve tarafsızlık ancak o ölçüde sağlanacaktır. 

Ezcümle, hemen hemen her muhalif sesin politize edilerek canavarlaştırıldığı; hukuk ekseninin sürekli siyaset zeminine çekilerek taraf haline getirilmeye çalışıldığı düzene dur demek zorundayız. 

Çünkü yarın çok geç olabilir.  Yarın,  George Orwell’ın 1984’ünde yaşandığı gibi Okyanusya’da iktidara sahip olanlar iki kere ikinin beş ettiğini ve bunun tıpkı önce söylenenler gibi doğru olduğunu iddia ettiğinde, yani bir başka deyişle artık iki kere iki dört eder diyemediğimizde, kimi kime şikayet edeceğiz?